Yağmur Yağarsa



Kara göğün altında parladı şehrin sonsuz ışıkları sonra sessizliğinde başladı yazmaya. Güneş'in derdini döktü kızıla çalan Ay'a. Sabahın hükmü geceye boynunu istemeden büktü.


Şehrin ışıkları dolardı göze, ah ne hoş bir manzara ama! Lakin kayboldu yıldızlar, sanki uçup kaçtılar. Gökyüzü ise vurgundu onlara, en azından yalnız değildi ama şimdi kendi karanlığında sahte yıldızlara bakmakta.

Mevsimler değişir, yağmurlar yağar... Peki insan bilir mi gerçekleri. Bilir mi yaktığı ışıkların, kirlettiği çevrenin, saldığı dumanın yarattığı durumu. Bilmedi, niye bilsin ki? İnsan aşktan ne anlar? 

Koca şehirler kuruldu, her yer ışıklar içinde kaldı ama söndürdü insan tüm yıldızları. Oysa gökyüzü seviyordu onları. Hem de çok seviyordu. Onlar gittiğinde ağladı bir süre. İnsanlar onun gözyaşlarında dans etti pervasızca. Kimileri burun kıvırdı, kimileri aldırmadı bile gökyüzünün ağlamasına. 

Bunu gören gökyüzü daha çok ağladı, sular taştı dünyada. Bu sefer insan bağırdı ona, kızdı. Kimse anlamadı derdini, kimse bilmedi ne istediğini. 

Gökyüzü gözlerinden akan yaşları kalbi gibi dondurdu bu sefer. Çetin kış kapıya dayandı insanlar için. Ama düşüncesiz insan ne yaptı. Başladı onun kalbinden dökülen kar taneleri ile oynamaya ya da fütursuzca ezmeye. 

Gökyüzü ağlasa da, dondursa da gözyaşlarını insanlar için pek bir şey ifade etmezdi. İnsanlar onun ağlamasına muhtaçtı neticede. Su varsa hayat var ve su varsa insanlar için aşk çok da önemli değil. 

Bunu anladı gökyüzü. Onlara istediğini veriyordu. Kalbini buz etti, gözyaşları kurudu. Yağmadı ne kar ne yağmur. Kavurdu Güneş yeryüzünü. Işte şimdi bir şeyler oluyordu. İnsanlar telaşlı bir şekilde dolanmaya başladı. 

Gökyüzüne bakmaya başladılar.

Dualar uçtu etrafta, istekler arttı bir anda. İnsanlar için gökyüzünden düşecek tek bir damla su, elmastan kıymetli olmuştu. Yerin altından çıkanlar, yerin üstündeki değeri kapatamadılar. Öyleydi, altın ya da elmas insana su olabilir miydi? 

İnsanlar anladı ama geç anladı. Gökyüzünün aşkına kulak asmadı, kirletti en temiz maviyi. Şimdi de kendi içlerinde koca bir çöp adası oluştu. Söyle hangi gemi taşıyabilir o adayı? 

Gökyüzü bu olanları gördükçe kalbinde bir merhamet doğdu ama yapamadı. Onu sevdiğinden ayırmışlardı. Üstelik farkında bile değillerdi. Gökyüzü işte en çok bu aptallığa kızmıştı. İnsan ne yaptıysa elbet kendi yapmıştı. 

Oysa ne de çok mutluydu önceden. Yine ağlardı ama hep sevinçtendi. Yine karlar saçardı etrafa, sevdiği yıldızlara benzettiğinden. Hangi ara bu hâle geldi kendisi de hiç bilmiyordu ama onu bu hâle getiren insanlardı. 

Zaman geçti, peki ne oldu? 

İnsanlar özür diledi mi? 

Yaptıklarından pişmanlık duyup, daha dikkatli oldular mı?

Çevreyi temiz tuttular mı? 

Gökyüzüne zehirli gaz salmaya devam mı ettiler? 

Dedim ya insanlar unutur, yine unuturlar. Ama Gökyüzü, o narin yıldızları gözlerinden bile silemez. 


Ne kar ne yağmur bu sene biraz özledik. Ama özlememizin sebebi de yine biziz. Vefasız olan bizleriz. Biraz bilimsel biraz edebi bir yazı olsun istedim, inşallah beğenilmiştir. 


Yorumlar

  1. Teşekkürler güzel bir paylaşım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim, zaman ayırıp okuduğunuz için.

      Sil

Yorum Gönder